Kayıtlar

Fatma Barbarosoğlu - Yaşadığımız Şehir

Normalde ilgimi çekmekten uzak bir kitap. Sevdiğim bir arkadaşımın hediyesi olunca ilk fırsatta okudum. Sanırım tür olarak seyahatnamenin bir değişiği gibi düşünüp otobüsname olarak düşünebiliriz. Kitabın yazarı aynı zamanda bir köşe yazarı. Kitabın bende bıraktığı his ile ilgili doğru kelimeyi bulamıyorum ama olumlu olmadığı kesin. Her biri birer ikişer sayfadan oluşan kısımlardan oluşuyor. Bu kısımların tamamına yakını yazarın şehir içinde yaptığı yolculuklar sırasında insanlar üzerindeki gözlemlerinden oluşuyor. Ben biraz daha karakteristik özellikler bilimsel verilerle analiz edilseydi severdim diye düşünüyorum ki kendisi internette sosyoloji doktoru olarak lanse edilmiş, ancak daha çok yazarla 5 çayında dedikodu yapıyormuşuz gibi hissettim. Bir konu olmadığı için altını çizdiğim bir kaç cümlesini paylaşmak istiyorum. Hz. Ali'nin (r.a.) "Para gurbeti vatan, yokluk vatanı gurbet yapar" sözü turist denilen insanın onca yolculuk müptelalığına rağmen neden hiçbir

Suits

Koskoca 9 sezon dile kolay. Diziye başlayalı yıllar olmuş ve şimdi dönüp bakınca tüm kadroyu alıp kocaman sanal aileme dahil ettiğimi yeni yeni anlıyorum. Başka bir yapımda başka bir kişilik olarak karşıma çıktıklarında yeni karakterlerini kabullenemeyebilirim hatta.  Değişik bir temada ilerleyen bir dizi izlemek isterken hukuk üzerine kurulmuş bu diziye tereddütsüz başlamıştım. Çok başarılı bir avukat olan Harvey Specter, şirketin kurucu ortaklarından Jessica Pearson, Harvey kadar başarılı olamasa da onun en büyük hayranı ve gizli düşmanı Louis Litt ve Harvey'in aşırı yetenekli güzel sekreteri Donna Paulsen. İsimlerini sayarken bile çokça sahne gözümün önünden geçti. Bu dizinin oyuncu kadrosu ile ilgili önemli bir nokta var ki o da İngiltere düşhesi (eski düşhesi) Meghan Markle'ın da dizide junior bir avukatı oynaması. New York'un en ünlü avukatlık şirketlerinden Pearson Hardman'da tam da Harvey'in yanına yetiştirmek üzere avukat almak için adaylarla görüş

David Eagleman - Incognito

Muhteşem. Beynimizle ilgili daha önce bu kapsamda bir kitap okumamıştım. Çok başarılı buldum. Nörobilim uzmanı David Eagleman bana çok farklı bir bakış açısı kazandırdı. Eminim her okuyan da az yada çok istifade edecektir bu kitaptan. Hiç düşündünüz mü, uyurgezerken cinayet işleyen birisi bilinçli bir harekette bulunmadığı için salıverilirken henüz keşfedilmemiş hastalığı olan başka birisinin ömür boyu hapse mahkum edilmesini...  Ve aslında hiçbirimizin diğeri ile aynı olmadığı ama aynı kurallara tabi tutulduğu bir dünyada yaşadığımızı... Yazarın da ifade ettiği gibi amaç suçluları aklamak değil, hukuka yeni bir kimlik kazandırmak, biyolojinin hukuka yardım etmesine yardımcı olmak. Şimdi başka bir konuya değinelim. Hiç düşündünüz mü, kararlarımızın ne kadarını bilinçli bir şekilde veriyoruz. Veya bir eylemi gerçekleştirmeye karar verdiğimizde, mesela elimizi kaldırmak istediğimizde, aslında beynimizin buna çoktan karar verdiğini ve bizim bunun bile farkına sonradan vardığı

J. K. Rowling - Boş Koltuk

Kitabın arka kapağında tek bir cümle var: "Küçük bir kasaba hakkında büyük bir roman." Bence biraz iddialı bir cümle olmuş. Kasaba, bir kitap için bana biraz büyük geldi, romansa Rowling gibi bir yazar için küçük.  Eserlerinin beyaz perdeye uyarlanmasına alışmış olan Rowling, bir romandan çok senaryo yazmış gibi. Okurken sahneler gözümde canlandı çünkü. Normalde bu durumu olumlu anlamda aksettiririm ama bu roman için durum öyle değil. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki karakterlerin bende yer edinmesi çok uzun zaman aldı ve kitabın bir kısmını boş yere okumuş oldum. Çok fazla karakter var ve bu karakterler aynı kasabada yaşıyorlar. Dolayısıyla A kişisi ve B kişisi bir sahnede birlikte anlatılıyor, 30 sayfa sonra A kişisi C kişisi ile, B kişisi ise tamamen başka bir kişiyle anlatılıyor derken kim, kimle, nerede, ne zaman soruları çok uzun süre boşlukta kalıyor. Yapabileceğim olumsuz eleştirilerin başında bu konu geliyor.  İkinci olumsuz durum ise, kitabın büyük bir

Sopranos

Hani bazı diziler vardır çok aşırı iyidir ama başkası tavsiye eder misin diye sorduğunda bir tereddüt yaşarsınız ya izle demeden önce, işte Oz, The Wire ve şimdi de Sopranos benim için bu kulvarda olan diziler. Çok severek ve merakla izlediğim halde başkasının bu gözle izleyebileceğine inanamıyorum.  Çok eskiden Amerika'ya göç etmiş İtalyan bir ailenin hikayesi işleniyor. Karakterlerin tamamına yakını gerçekte de İtalyan. O bölgede yaklaşık 5 büyük aile var mafyaya dahil olan. Biz Sopranoların iç işlerini izliyoruz. Bazen diğer ailelerle de toplantıları veya çatışma durumları da oluyor tabi. Bir de baş karakter Tony Soprano'nun psikiyatristi var. Dizinin en ilgi çekici sahnelerinin başını bu seanslar çekiyor. Zaten Dr. Melfi'nin ofisindeki çekimlerde kamera asla hareket etmiyor. Tek açıyla çekim yapılıyor.  Böylece konuşmalara yoğunlaşılmış olunuyor. Dr. Melfi karakterini canlandıran Lorraine Bracco aslında Tony Soprano'nun eşi rolünde düşünülmüş ama Bracco Sıkı Dos

Jack London - Beyaz Diş

Jack London'ın kitaplarında kendinizi sürekli farklı farklı maceraların içinde buluveriyorsunuz. Her bir sahne o kadar güzel canlanıyor ki gözünüzde, hem o kısım hiç bitmesin istiyor hem de bir sonraki etapta neler olacak diye merak etmeden duramıyorsunuz. Bu nedenle Jack London kitabı görünce tereddüt etmeden alıyor ve okuduklarımı da gönül rahatlığı ile tavsiye edebiliyorum. Beyaz Diş'in hikayesi bir mağarada başlıyor. Kıtlık dönemlerinde doğması yüzünden açlıktan ölmeyen tek kardeş o oluyor ve annesinin himayesinde yavaş yavaş vahşi yaşama adımlarını atmaya başlıyor. Önce diğer hayvanları öğreniyor. Kartalları, sincapları, tavukları, vaşakları ve gücünün yettiği yetmediği bir çok hayvanı... Tüm bu tecrübelerin ötesinde bir deneyimiyse insanlarla tanışması oluyor Beyaz Diş'in. Her türlü insanla karşılaşıyor ve karakterinin çatısını bu insanlar belirliyor.  Hayvanların da insanların da yoğun bir şekilde içinde olduğu bir hikayeye tanık oluyorsunuz ama bir şekilde

Prison Break

Resim
İzleyeli epey zaman oldu ama hala hafızamdan silinmeyecek ve yeri çok başka olarak kalacak bir dizi. Bence yaşattığı heyecan bakımından daha iyisi yok. Bunu şuna dayanarak söylüyorum; sık sık videoyu durdurup kalp atışlarımın normale dönmesini beklemek zorunda kalmıştım izlerken.  Prison Break aslında çoğu kişinin hapishaneden kaçış konulu dizi olarak bildiği hit olmuş bir yapım.  Michael Scofield aslında örnek bir vatandaş, suçla işi olmayan işinde gücünde bir yapı mühendisidir. Abisi Lincoln Burrows ise tam aksine başını belaya sokmuş ve kötü adamlarla iş yapmış, en sonunda soluğu hapishanede almış bir baş belası. Lincoln idam cezasına çarptırılmış bir mahkum olsa da esas suçlu o değildir. Yine de bunu ispatlayabilecekleri kadar vakitleri yoktur ve Michael abisini kurtarmak için kasıtlı olarak suç işleyerek aynı hapishaneye girer.  Olayların sonraki akışı tamamen çok zekice kurgulanmış ve her bir adım çok daha öncesinden hesaplanmış olarak devam ediyor.  Bir