Sinan Akyüz - İncir Kuşları

Böyle bir kitap yazdığı için yazara defalarca teşekkür etmek istiyorum. Yakın tarihimizde olmuş bu büyük vahşeti sadece "Srebrenica Katliamı"ından ibaret sanmak ne büyük yanılgı. 1992-1995 yılları arasında vahşice katledilmiş on binlerce Boşnak... Tarih kitaplarında pek de yer alamayan gerçekleri başarılı ve özverili yazarlarımız sayesinde öğrenme imkanı buluyoruz neyse ki. Bizlere lisede Montaigne'nin denemeleri gibi kitapları okuturlardı. İlgimizi de çekmediği için bir nebze bile istifade edemedik o tarz kitaplardan. Ama madem ki amaç kitap okutmak; o halde İncir Kuşları tarzında hem öğreten hem de insanı şöyle bir sarsıp kendine getiren kitaplar çok daha mantıklı bir seçim gibi duruyor.

İlk başlarda bir bahar havası esiyor. Suada ve Tarık -konservatuvar öğrencisi iki genç- daha birbirlerini yeni bulmuşken savaşın aniden başlamasıyla farklı yerlerde kalıyorlar. Tarık Saraybosna'da, Suada ise Milyevina'da... 

Bu savaşın altında yatan neden Sırpların I. Kosava Savaşı'nın intikamını yüzyıllar sonra bile olsa Osmanlının torunları olan Türklerden almak istemeleriydi. Oysa ki Boşnaklar Türk bile değildi. Onlar Müslüman Avrupalılardı. Tabi Sırplar için hedef sadece Boşnaklar da değil, 2. Dünya Savaşı'ndan beri diş biledikleri Hırvatlara karşı da silahlanıyorlar. Bu cepheleşmede Hırvatları Almanlar, Sırpları ise Ruslar destekliyor. Müslüman Boşnaklar ise Aliya İzzetbegoviç'in silahsız direnişi savunmasından dolayı kendilerini müdafaa edecek kudrete ulaşamıyorlar. Bilge lider elbetteki savaş karşıtı olmakta haklı lakin Sırpların ve Hırvatların silahlandığı, desteklendiği ve ırkçılık derecesinde olan milliyetçilikleri bir sır değildi. 

İşte tüm bu nedenler, Hristiyanların Müslüman karşıtlığı ile birleşiyor ve katliamların tecavüzlerin ardı arkası kesilmiyor. Kitabı okursanız eğer, tarihi bilgilerin yanında bu savaşı bir genç kızın gözünden de görebileceksiniz. Yazılanlar kurgu değil tamamen gerçeklere dayanıyor. Okuduktan sonra da insan kitabı rafa kaldırmak yerine bir süre dalıp gidiyor. Ben bu kitabın son sayfasını çevirdiğimde ezan okunmaya başladı. Hiç farkında değiliz ama ne büyük nimetmiş.   

Suada'nın vahşi kıyım günlerinde aklından geçen bazı cümlelerden alıntı yapmak istiyorum.

"Hayat bazen ne tuhaf! Günahkar insanlarla ve tecavüzle yaşamayı öğrenen biri olup çıktım adeta. İnsanın elinden hiçbir şey gelmeyince yaşadığı kabus dolu günlere zoraki katlanmaya çalışıyor. Acaba hangi insan daha kötüsünü yaşayıp da kendini bu dünyadan sayabilir ki? Çoğu zaman ben de ölmeyi arzuluyorum, ama ne yazık ki benden yapılmış balta beni kesmiyor. Evet, bedenim bir maşa oldu, ama ruhum hala kendini ele vermiyor. İşte bu isyankar ruhum sanki beni bir yılda on yıl yaşlandırdı."

"Baştan aşağı titriyordum. Yaşlı gözlerimi ellerimin arasına gömüp bir an ölümü düşündüm. Kim bilir, şimdi ne kadar da güzeldir ölüm. Kahverengi toprakta huzur içinde uyumak, başının üzerinde hafifçe esen yelin kuru otlar arasında çıkartığı hışırtıyı dinleyip hoş bir seda bulmak... Ve her şeyden önemlisi, içinde bulunduğun anı unutmak, hayatı ve bu hayatta yaşayan günahkar insanları bağışlamak..."

Esir kamplarında durmadan tecavüze uğrayan kadından bir ağıt..

"Sırplar yüreğimi ateşe tuttular
Ben hiç yanmadım
Geceleri soyunup koynuma girdiler
Ben hiç sevişmedim
Atalarıma küfürler savurdular
Ben hiç duymadım
En sonunda beni hamile bıraktılar
Ben hiç doğurmadım..."

Benzer bir olaydan sonra Suada'nın söylediği ninni..

"Şimdi uyku zamanı
Kaparım gözlerimi
Seninle dalarım rüyalara
Sen de bakışlarınla anneciğim
Örtüver üzerimi
Yaramazlık yaptıysam bugün
Bağışlasın Allah'ım beni..."

Yayınevi: Alfa Yayınları
Sayfa Sayısı: 328

Yorumlar

En çok okunanlar

Fyodor Dostoyevski - Timsah

Jack London - Yıldız Gezgini

How I Met Your Mother