Elif Şafak - Ustam ve Ben

Bir sonraki kitabı 3 günde bitirdim lakin Ustam ve Ben aylarca çantalarımda ya da  kitaplığımda süründü durdu. Osmanlı dönemine ait anekdotları ilgiyle dinliyorum ama okurken nedense bir türlü kendimi kaptıramıyorum. 

Kitap Osmanlı'nın yükselme devrinde geçiyor. Mimar Sinan'ın kalfası ve beyaz bir filin bakıcısı olan Cihan'ın Osmanlı topraklarındaki hayatı ele alınıyor. İlk sayfalarda ustaca yazılmış süslü cümleler bana sanki şiir okuyormuşum hissini verdi. Burada "Elif Şafak" farkı ortaya çıkıyor elbette. Mesela:

"İstanbul dediğin unutkanlıklar şehri. Orada her şey suya yazılmış. Ustamın eserleri hariç, onunkiler taşa kazınmış. O taşlardan birine bir sır sakladık. Çok zaman geçti üzerinden, nice alametler birikti ama hala orada olmalı, bıraktığımız noktada. Bilmem bulan çıkar mı? Bulsa bile anlar mı? Ustamdan kalan yüzlerce eserden ve binlerce taştan bir tanesi var ki, altında gizli arzın merkezi."

Ana karakterimiz Cihan beyaz fili Çota'ya adeta ölümüne bağlı bir filbaz. Onun rahatını ve geleceğini kendisininkinden daha fazla önemsiyor. Çota ise bazen padişahın fili olarak süslenip püslenip halka gösteriliyor bazen savaşlarda kullanılıyor bazen de büyük yapıların inşaatında çalıştırılıyor. Kanuni döneminde inşaat olunca Mimar Sinan işin içine girmez mi? Böylelikle Cihan'ın ünlü mimarın çıraklığına başlaması ve eğitim alması da mümkün hale geliyor. 

Bu arada iç hesaplaşmalarına da çokça şahit oluyoruz Cihan'ın:

"Bu şehirde tutunacaksam kendime bir harem kurmalıydım. İçine herkesten uzak olmasını dilediğim yanlarımı koyacaktım; zaaflarım, hırslarım, kırgınlıklarım, sırça yüreğim. Ağası da ben olacaktım o haremin, sultanı da ve bundan böyle kimsenin içeri girip bu saklı yanlarımı görmesine izin vermeyecektim. Ustamın bile..."

Mimar Sinan vasıtasıyla da öğütler eksik değil kitapta:

"Ama ustam der ki yaptığımız iş bize geri döner: Katipsen kağıdın, çiftçiysen toprağın, mimarsan taşın dilini konuşursun. İyi işler yapalım ki şu alemde bir hayrımız olsun."

Akıcı olmadığını söyledim ama bu kitabın ilk yarısı için geçerli. Sonradan Cihan'a da file de alışıyorsunuz. Diğer karakterler ise sürekli değişiyor. Bence kitabın en takdire şayan tarafı; olayların kurgusu ile gerçek hayatın izlerinin mantıklı bir şekilde birleştirilebilmiş olması. Gerçeklerle tamamen paralel gidilerek bu kolayca yapılabilir duruyor lakin işin aslı öyle değil. Yazar kendi kurgusunu ön planda tuttuğu için aslında çoktan ölmüş şahsiyetlerin bir olay sırasında ortamda bulunduğunu görebiliyorsunuz. 

Ben bu kitabı okuyana kadar Mimar Sinan'ın herkes tarafından el üstünde tutulduğunu sanırdım. Ama insan fıtratı her daim aynı demek ki.. İyi bir şey yapsan insanlar takdir ederler de içlerinden başına bir iş gelsin diye bekler dururlar. 

Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 480

Yorumlar

En çok okunanlar

Fyodor Dostoyevski - Timsah

Jack London - Yıldız Gezgini

How I Met Your Mother